Hoşçakal Alex

Türkiye'den bir efsane daha gelip geçti.

Galatasaray'da Hagi dönemi başladığında herkes bitik bir oyuncunun geldiğini düşünüyordu. Fatih Terim, Hagi, Hakan Şükür, Taffarel ve diğerleri ile o dönemin Türkiye'de en iyi kadrosuna sahip Galatasaray, Hagi'nin orta sahadaki yönetimiyle başarıdan başarıya koşmuş, UEFA Kupası ve Süper Kupa'ya kadar uzanmıştı. Bunlar olurken ben 13 yaşındaydım, futboldan anlamaya başlayalı daha 1 sene olmuştu ve UEFA Kupası'ndaki tüm maçları izlemiştim.

Hagi'yi mükemmel bir şekilde uğurladık, kendisi futbolu bırakmak istedi, Türkiye'ye gelmiş geçmiş en çok başarıyı getiren yabancı oldu, omuzlarda uğurlandı. Yakışan da buydu.

Diğer tarafta ise Alex de Souza. Bonservisinin yarısı Parma'da yarısı Cruzeiro'da olan Alex 2004 yılında Türkiye'ye geldi. Alex Türkiye'ye geldiğinde dönemin parlayan yıldızı, herkesin peşinde koştuğu bir sambacıydı. Herkes Fenerbahçe'ye gelmesine şok olmuş, olayı idrak edememiş, bunu bir şaka olarak görmüştü. Hatta Fatih Altaylı'nın bu konuda yazdığı "Alex gelmez kendinizi kandırmayın" içerikli bir yazı, günümüzde hala gülünerek okunmakta.

Hagi'nin Türkiye'ye gelişinin tam tersi şekilde Türkiye'ye ayak basan Alex, beklentileri boşa çıkartmayarak inanılmaz istatistiklere imza attı. 10'dan az gol attığı sezon olmaması bir yana, bugüne kadar Fenerbahçe için çıktığı 340 maçta 172 gol ve 139 asiste imza atarak, 311 golde pay sahibi oldu. Türkiye'ye gelmiş geçmiş en iyi yabancılardan birisi olduğu tartışılmaz olan Alex, Fenerbahçe'nin maestrosuydu.

Bu yıl Fenerbahçe taraftarı, Alex'e olan vefasını göstererek, hiçbir yerden destek almayıp Alex'in heykelini dikti. Alex, yüzlerce Fenerbahçe taraftarının çevrelediği alanda, mutluluk gözyaşlarından konuşamadı, teşekkür ederken bile zorlandı, çok sevdiği Fenerbahçe taraftarıyla belki de son kez bu kadar yakın olduğunu biliyor gibi hüzünlenerek gitti.

Marsilya maçında takımı yine oynattı, maçı 2-0'a getirdi, oyundan alınmasıyla çöküş başladı. Bu futbolla Fenerbahçe'nin Kasımpaşa'yı yenmesi çok zor görünüyordu. Nitekim öyle de oldu, Alex oyundan alındı, soyunma odasına ya da yedek kulübesine değil tribüne gitti. Bir taraftar gibi maçın kalanını izledi. Bu noktadan sonra artık resti çekmişti, adeta "ya Aykut ya ben" der gibi, bütün bunlardan sıkılmış gibi, Fenerbahçe'ye verdiği onca yılının hiçe sayılmasından bıkmış gibiydi.

Aziz Yıldırım, elindeki iki efsaneden Türk olanı seçti, takımı batıran, Fenerbahçe taraftarını Fenerbahçelilikten soğutan, 4 gol daha atarsa kendisinin 240 gollük rekorunu egale edecek diye Alex'i oynatmayan Aykut Kocaman, Aziz Yıldırım'ın kanatları altında önce Fenerbahçe'yi, sonra da Alex'i bitirdi.

Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu sene dediğim bir şey vardı, Aykut Kocaman teknik direktörlükten zerre anlamıyor, sahaya çıkartacağı kadroyu bilmiyor, nerede ne zaman ne taktik yapması gerektiğini kestiremiyor. Böyle bir teknik adam ile Fenerbahçe 17'de 16 yaptıysa, bunun temiz olma ihtimali yok. Başka bir teknik adam olsa, Zico olsa, o kadroyla 17'de 17 bile yapardı, Fenerbahçe'yi şampiyonluğa taşırdı, ancak bugüne kadar çalıştığı tüm takımları küme düşüren Aykut Kocaman'da bu potansiyel yok, hiçbir zaman olmadı, hala da olmadığını herkes görüyor.

Sonunda Fenerbahçe taraftarı uyandı, Aykut Kocaman'ın ve en önemlisi de Aziz Yıldırım'ın takıma yaptıklarını gördü. Alex'in gönderilmesi son noktaydı.

Yazıya Hagi ile başlamamın sebebi bu yüzdendi, Hagi küçümsenerek geldi, omuzlarda gitti. Alex omuzlarda geldi, efsane olduğu takımdan adeta işkence edilerek kovuldu. Şu anda Şampiyonlar Ligi'ne 2, UEFA'ya 3 takım gönderebilmemizin sebebi olan futbolcuların başında gelen bu iki oyuncudan Hagi omuzlarda gönderilirken, Alex'in kovularak gönderilmesi Fenerbahçe için, her şeyden önemlisi de Türkiye için büyük bir ayıptır. Alex'in heykelini diken Fenerbahçe taraftarı Alex'i yalnız bırakmamalı ve omuzlarda göndermelidir, hatta Alex futbolu bıraktığında, Aziz Yıldırım'ın başkanlığında olmayan Fenerbahçe'ye teknik direktör olarak geri dönmesine ön ayak olan yine taraftarlar olmalıdır.

Hani "Beşiktaş - Quaresma" mevzusu var ya, "Beşiktaş markadır, Querasma Beşiktaş'tan büyük değildir" diyorlar, işte ona benzer bir şey, Alex, Fenerbahçe'den büyük değil belki ama, Alex, Fenerbahçe'nin ta kendisidir!

Teşekkürler Alex, futbolumuza kattığın her şey için teşekkürler. Sen Fenerbahçe'den gitsen de, Fenerbahçe ruhunda hep varolacaksın, çünkü koca bir jenerasyon seninle büyüdü. Hoşçakal.
Devamını oku

Fenerbahçe Cumhuriyeti

Türkiye'nin 1 numaralı hakemi, bir Fenerbahçeli, Cüneyt Çakır. Türkiye'de asla tarafsız bir maç yönetmeyen, her daim "hatalı" kararlar alan bir hakem kendisi. Tabii ki O da insan, O da hata yapabilir, ancak yaptığı hataların çok göze battığını fark etmiş olacak ki, Fenerbahçe - Galatasaray maçında, "Süper Lig'in Süper Final'i" sıfatıyla oynanan bir maçta "hata yapmamaya" özen gösterdi.

Çünkü kendisi de farkındaydı; Türkiye ligi maçlarını Avrupa'da yönettiği gibi yönetmiyor, Fenerbahçe'nin işine gelecek şekilde akılcı hareketler yapıyordu, aynı Galatasaray maçında yaptığı gibi. Dia'ya kırmızı kart göstermek zorunda kalmasının, Selçuk Şahin'e de kırmızı kartı vermemesinin ardından dünya futbol tarihinde sarı kart verildiği görülmemiş iki pozisyonla Tomas Ujfalusi'yi oyundan atarak adeta maçı çevirmek istedi. Yine de hakkını yemiyorum, yönettiği son Galatasaray - Fenerbahçe maçından çok daha iyi bir yönetim sergiledi, verdiği kararların %90'ı doğruydu, yine Galatasaray aleyhine anlamsız düdükler çalsa da, Galatasaray'ın hakkını korumayı bildi, saçma sapan bir kırmızı kart harici adına leke sürdürmeyecek bir maç çıkarttı.

Ha bana kalırsa Türkiye'nin 1 numaralı hakemi Fırat Aydınus, ondan sonra da Bülent Yıldırım gelir, Cüneyt Çakır anca 3. olabilir bu şartlar altında.

Bir de Galatasaray sakat numarası yaptı, yerde yattı, vakit geçirdi olayı var. İşin komik tarafı, Volkan Demirel bunu bu sezon her maç yaptı (her sezon her maç yapıyor), ligin sonuncusu ila onuncusu fark etmeksizin her maç iteklemelerle kazanan Fenerbahçe her maç vakit geçirmek için sakat numarası yaptı, Volkan Demirel her maç aut atışlarını geç kullanarak sarı karttan cezalı duruma düşecek yegane kaleci olmaya yaklaştı (tabii hakemler korumayı ihmal etmedi), Emre Belözoğlu da bu konuya katkıda bulunarak her derbide kendisine isabet etmeyen cisimler yüzünden yerlerde süründü, fakat 40 maç boyunca sadece 1 maçta sakat numarası yapıp vakit geçiren Galatasaray, 39 maç boyunca yatan bir takıma karşı "yatarak şampiyon" oldu.

Sezon başında Türkiye'nin yüz karası olarak bir "DOSTLUK MAÇINDA" sahaya inen, muhtemelen Ukraynalı futbol takipçilerinin ve Shaktar Donetsk'in bir daha asla Türkiye'ye gelmek istememesine sebebiyet veren, Türkiye'nin en önemli karayolu bağlantı noktası olan Boğaziçi Köprüsü'nü kapatmaya çalışan, maçta sahaya atlayan 3-5 gerizekalıyı koyun sürüsü gibi takip edip ardından önce stadlarını, sonra benzin istasyonunu, sonra da polis arabalarını yakıp yıkan bir taraftardan bahsediyoruz biz, böyle bir taraftar topluluğunun düşünceleri ne kadar dikkate alınabilir ki? Bütün bunları yaptıktan sonra da yok "polis bizi kışkırttı" yok "polis biber gazı attı" yok "polis gaz bombası yolladı", polisi bunları yapmaya mecbur bırakan, bu kadar güvenlik önlemi alınmasına sebep olan yine Fenerbahçe taraftarının bugüne kadar yaptıklarıdır, çünkü polis biliyor, Fenerbahçe taraftarlarının bugüne kadar çıkarttığı kötü olaylar, ileride çıkartacağı daha kötü olayların teminatıdır, bu yüzdendir ki, Fenerbahçe taraftarı Fenerbahçeli polisler tarafından bile sevilmemektedir.

Boşuna "Fenerbahçe'nin Fenerli'den başka dostu yoktur" denmiyor, bunun sebebi Fenerbahçe'nin büyüklüğü değil, Fenerbahçeli olmayan kimsenin böyle bir kişiliğe sahip olan takımla yanyana anılmak istememesidir.

Fakat neyse ki Fenerbahçe buna çok güzel kılıf uydurarak kendisini "Fenerbahçe Cumhuriyeti" olarak nitelendirmiş, adeta "kendini gülünç duruma düşürmeye" örnek bir davranış sergilemeyi yıllardır başarmıştır. Zaten öyle bir Cumhuriyet ki bu, hapisteki Cumhurbaşkanı'nın tahliye talebi 15 duruşmada da reddedildi.

Galatasaray'ın asil ve dürüst duruşu, Beşiktaş'ın cesur ve hırçın yapısı, Trabzonspor'un içtenliğiyle anadolu kanı birbirini tamamladığı için, bu takımların taraftarlarının istisnai durumlar haricinde Fenerbahçe ile işi olmaz, olmasını da istemez. Fenerbahçelilik çok özel bir şeydir, Fenerbahçeli olmayan hiçkimse buna gıpta etmez, çünkü Fenerbahçe'nin üzerine yapışmış olan etiket "çirkefliktir."

Bu sebeplerdendir ki; Türkiye'nin geri kalanı Fenerbahçeliler tarafından "bukalemun" olarak adlandırılırken, Fenerbahçeliler de Türkiye'nin geri kalanı tarafından bir "Komedi Dükkanı" olarak görülmektedir. "Bukalemunlara" tavsiyem; aptallarla tartışarak aptalların seviyesine inmemeleridir.

Sözlerimi Büyük Ev Ablukada'nın yardımıyla bitirmek istiyorum: "Bak bu kalem un, bak bu dolma normal."
Read More